24 Ekim 2012 Çarşamba

bademli kek
























Aziz Nesin'in güzel bir şiiri var "Arkadaşım Badem Ağacı" isimli. Der ki:
Sen ağaçların aptalı
Ben insanların
Seni kandırır havalar
Beni sevdalar
Bir ılıman hava esmeye görsün
Düşünmeden gelecek karakış..
Acarsın çiçeklerini ..
Bense hayra yorarım gördüğüm düşü...
Bir güler yüz bir tatlı söz..
Açarım yüreğimi hemen
Yemişe durmadan çarpar seni karayel
Beni karasevda
Hem de bilerek kandırıldığımızı
Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza (...)

20 Ekim 2012 Cumartesi

paris - pierre hermé

Paris
 Ecekent diyor bir yazar Paris'e. O yazarı hiç sevmesem de onun bu konuda ne kadar haklı olduğunu görmezden gelemiyorum. Mesafelidir, snobtur, kuralcıdır, gelenekçidir Paris, kentlerin kraliçesi. Kucak açmaz, ancak onun huzuruna çıkılır. Kaç defa gittiysem ayağına hem sinir eder beni burnu büyüklüğüyle hem de büyüler değişmeyen güzelliğiyle. Bir aşk ve nefret ilişkisi var aramızda, kopamıyoruz bir türlü, kopamıyoruz çünkü benim zaafım onun üstün yönüyle örtüşüp duruyor: yemek için yaşamak...

9 Ekim 2012 Salı

badem sütü


Badem Sütü

Sonbahar insanın evi gibidir, bu yüzden yaz bitip sonbahar geldiğinde eve dönmüş olma hissi gelir. Yaz geçicidir, verdiklerinin kısa süreceğini hepimiz biliriz; deniz geçicidir, güneşin yakıcılığı geçicidir, uzun süren gündüzler, aydınlık geceler geçicidir. Sonbahar bizi hayalden hakikate çağırır. Güvenlidir sonbahar; rüzgarına, yağmuruna, uzun süren gecelerine rağmen. Yaza en uzak mevsimdir ama tesellisi boldur: ayakların altında taze bir çıtırtı çıkarmayı bekleyen yapraklar, henüz sarıya dönmemiş mandalinalar, aklıma geldiğinde ellerimi sanki sobanın karşısında ısıtıyormuşum izlenimi veren kestaneler ve kuruyemişçi dükkanlarındaki yeni mahsullerimiz gelmiştir yazısı....

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Nice


Nice'e gitmek hiç aklımda yoktu. Aslında gitmeden önce aklımdaki imajının pek de parlak olmadığını söyleyebilirim; dünya zenginlerinin parasını akıttığı, görgüsüz bir şatafat yeri zannediyordum. Kabul ediyorum, bazen önyargılarımın esiri olabiliyorum. Son anda bir fırsat çıktı, vizem zaten vardı, biletler, otel ayarlandı, geriye sadece pasaportumun nerede olduğunu bulmak kalmıştı, iki gün aramadan sonra uçuşa 2 saat kala, dağınıklığıma, düzensizliğime lanet okuyarak hiç olmadık bir yerde onu da bulduktan sonra pek de bir şey ummadığım Nice'e yolculuğum başladı.

18 Haziran 2012 Pazartesi

süt likörü


Likör bana hiçbir zaman içki gibi gelmemiştir. Sanki hafif kafa yapıcı bir meyve suyuymuş gibi gelir. Oysa ki likörün alkol oranı da bayağı yüksektir. Ama küçük kadehlerde, kahvenin yanında falan azar azar içildiğinden verdiği his alkolden öte. Gelin görün ki ben likörü o kadar çok seviyorum ki azar azar içemiyorum. Ben daha altı yedi yaşlarındayken ablam B. ile annemler evde yoksa likörleri vitrinden çıkarır içerdik :)) Ben muz likörünün hastasıydım, B. ise nane likörünün. Yıllar sonra annemlere bu kaçamaklarımızı anlattığımızda şoke olmuşlardı, belki de pek inanmamışlardır. İşte benim likör çılgınlığımın hikayesi böyle, çocukluk alışkanlığı!

29 Mart 2012 Perşembe

çikolatalı muzlu pasta ve yoga house

İlk doğum günü pastalarımı canım yoga stüdyom Yoga House için yaptım. Neredeyse iki haftada bir cuma akşamları dersten sonra ya birinin doğum günü kutluyorduk ya da ben yeni denediğim bir şeyleri onlara götürüyordum. Bu pastalara en çok bayılan, yemeye doyamayan ve benim bolca gururumu okşayıp beni teşvik eden Zeynep (tabii İ.'den sonra :)) oldu. Nihayet onun doğum günü de geldi; gerçi biz birkaç gün geciktik ama işte bu içi vanilya kremalı - muzlu, dışı çikolatalı krema kaplı pasta senin için Zeynep. Nice yıllara...
Not: Bedenine ve ruhuna yeni bir kapı açmak isteyen herkesi Yoga House'a bekleriz. Eninde sonunda sıra sizin doğum gününüze de gelir :)) http://istanbulyogahouse.com/ ya da http://www.facebook.com/pages/Yoga-House/340602979317406

26 Mart 2012 Pazartesi

elmalı kek


Aslında bu bir elmalı kek değil, muffin hamurunun normal kek kalıbında pişmiş hali, daha çok kahvenin yanında yenmesi düşünülmüş bir coffee cake. Aman ben de pek bir kafa karıştırıyorum, güzel ötesi elmalı bir şey işte, ne farkeder ki adı, sanı...Elmanın pişmiş haline bayılıyorum. İlkokulda en yakın arkadaşımın annesi muhteşem elmalı kurabiyeler yapardı, beslenme saatinde onun bütün kurabiyelerini ben yerdim ve asla doymazdım. Sonra G.'nin annesi acayip elmalı turta yapardı üniversitedeyken, çıldırırdım. Elmanın tarçın ya da vanilya ile sonsuz aşkının hayranıyım.

19 Mart 2012 Pazartesi

romlu muz marmeladı


Okula muz götürmenin yasak olduğu bir dönemin çocuğu olarak onun bendeki yeri ayrıdır. Bir zamanlar muz pahalıydı, lüksün simgesiydi, herkesin içinde yenmezdi, tadı merak edilirdi, değerli bir meyveydi. Sonra bir sürü, bir sürü yıl geçti -yaşım ortaya çıkacak,eyvah! :((- hemen hemen her kesimden insanın erişebildiği bir meyveye dönüştü. Bu arada ben de muzu hep aynı şekilde tüketmekten sıkıldığımı fark ettim. Hep bu marmeladı yapmak da aklımdaydı, evde rom bulunca fırsatı kaçırmayayım dedim.

17 Mart 2012 Cumartesi

sıcak çikolata


Kışın son günleri...Paltolardan, kazaklardan, atkılardan sıkıldım. Kışa dair sevdiğim tek şey kaldı: sıcak çikolata.
Hazır toz içeceklere göre zahmetli olduğunun farkındayım ama neye emek verirseniz onun keyfi daha büyük değil midir? Hem sıcak çikolatanızı biraz fazla yapıp buzdolabında saklayabilir, 2-3 gün içerisinde ısıtıp tüketebilirsiniz.

9 Mart 2012 Cuma

benim pastanelerim 1: purim masapanları ve osman pastanesi



Ben bir pasta canavarıyım, bir bağımlıyım :)) Benim için pastanelerin apayrı bir yeri var: en kötülerini de incelerim en iyilerini de. Vitrinleri nasıl, neyli pasta satıyorlar, gıda boyası kullanmışlar mı, nasıl bir çikolata kullanmışlar? Pastane malzemelerinin neler olduğunu az çok bilince onları yemek de zorlaşıyor. Koca İstanbul'da aslında kaliteli malzeme kullanan o kadar az pastane var ki...Bunların çoğu da oldukça pahalı.Ama benim en sevdiklerimden biri olan Osman Pastanesi'ni bunlardan ayrı tutuyorum.

6 Mart 2012 Salı

portakal receli


Cumartesi günü uzun bir aradan sonra çok sevdiğim Feriköy Organik Pazarı'na gittim. Gitmişken gözümde tüten, ne zamandır yapmak için sabırsızlandığım portakal reçelimin temel malzemesini de aldım. Reçel için kullanacağınız portakalın organik olması, işlem görmemiş olması önemli, çünkü kabuğunu da kullanıyoruz ve meyvenin kabuğu tarım ilaçlarına maruz kaldığı zaman reçeliniz de pestisitli bir reçel oluyor. Ayrıca manav ve marketlerdeki organik olmayan portakallar uzun raf ömrüne sahip olsunlar diye mumlanıyor ve bu mum yıkamayla da gitmiyor.

25 Şubat 2012 Cumartesi

Amsterdam


Klasik bir yemek-gezi yazısı, gezginin yemeye bayıldığı, keşfedip mutlu olduğu yemekleri ballandıra ballandıra anlattığı, bir de üzerine güzelim fotoğraflarla bezediği iştah açıcı bir yazı oluyor. Herkes size yediklerini anlatacaktır. Gelin ben size yiyemediklerimi anlatayım, zira Amsterdam'da birkaç güzellik dışında karnımı doyurmaktan başka bir şey yapamadım. Ama bunda Amsterdam'ın çok da büyük bir suçu yok, meteliğe kurşun atarak, öğrenci usulü ancak uçak otel parası denkleştirip gidince öyle oluyor.

İyi ki yanımda götürdüğüm, kendi yaptığım Corova bisküitlerim ve La Torta Caprese'lerim vardı da, büyük bir kriz yaşamadım, ki ünlü bir Brest-sendromum vardır, böyle Evropa'lara gidip aç kalırsam fena halde ağlayıp sinir krizine girebiliyorum, neyse bu başka bir yazının konusu...

1 Ocak 2012 Pazar

lezzetin sırrı

Yıllar önce bir kitap geçmişti elime. Japon bir bilim adamı, Dr. Masaru Emoto, aynı kaynaktan su örnekleri alıp bu su örneklerine farklı duygu ve düşünceleri yoğun bir şekilde müzikle, sesle ya da sözle ifade ediyor sonra hemen dondurup kristalize olmuş su moleküllerinin fotoğrafını çekiyor. İnanılmaz bir şekilde, sevgi sözcükleri söylenmiş bir suyun mükemmele yakın bir kristal molekülü olurken, nefret ve öfke kusulan bir suyun molekülü düzgün bir kristal bile oluşturamıyor. Ne kadar bilimseldir bilemem, ilgilenmiyorum da. Ben sadece olumlu duyguların yalnız insanları ve hayvanları değil yemekleri de etkilediğine inanıyorum o kadar.